23 Aralık 2009 Çarşamba

Kağıt Kokulu Çocuk

İnsan yüreğinden başka hiçbir yerde sessizliğin olmadığı bir yer burası. Kalabalık sokakları, ışıl ışıl geceleri, güzel kadınları ve yüksek sesli müzikleriyle artık gücümün yetmediği şehir.Tek istediğim düşlerimin kağıttan evine gitmek. Eski Rum evleri gibi biraz. Sıvaları dökülmüş, soğuk. Yalın ayaklarımla betonun soğuğunu hissetmek istiyorum sadece. Soğuğu hissedersem eğer, yaşadığıma inanabilirim.
Babaannemin kaynattığı çubuk tarçının kokusu saçlarıma sürdüğü kınanın kokusuna karışmıştı. Midem. Sıkıştı, yumruk yumruk... Boğazıma bir şey düğümlendi, ağlayamadım.Sonra şeftali getirdi babaannem, yiyemedim, kızdı. Dedem ölmeden önce şeftali istemişti bizden, yetiştirememiştik. Bu yüzden yiyemediğimi söyleyemedim ki. Oturduğumuz taş gibi divanın sol ucuna baktım, boş... Dedem otururdu orada, şimdi boş. Başımı kaldırıp babaannemin yüzüne baktım.

- İnsanlar ölünce nereye giderler babaanne?
- Bir başka ülkeye.
- Gökyüzü mavi midir peki orada da?
- Öyledir herhalde.
- Peki çocuklar ölünce nereye gider?
- Çocuklar ölmez.

Yalan söylemişti babaannem bana, daha o öğlen bahçede çocuk karıncaları öldürmüştüm ben. Önce elimdeki sopayla yollarını tıkamış sonra da renkli sandaletlerimle ezmiştim onları. Bir kez daha sordum babaanneme.

- Çocuklar ölünce nereye gider?
- Boşluğa karışırlar. Küçük kuşlar gibi kollarını açıp uçar onlar.
- Öyleyse hep ölsün çocuklar, uçsunlar.

Kendimi bembeyaz kanatlarla -kuzenimin okuma bayramında taktığı melek kanatlarıyla- hayal ettim, elimde elma şekeri, uçarken. Babaannemin zorla kına yaktığı saçlarıma rağmen mutluydum. Pembe bulutların içinden geçip yemyeşil kentlere baktım. Bir baloncu, yaşlanmış bir maça kızı bir de pazar tezgahında mürdüm erikleri gördüm.
Ama gökyüzü dünyamıza dahil değildir. Ve şimdi dedemin köstekli saati elimde, toprağı eşeler gibi kendime zamanın içinde bir yer arıyorum. İnce damarlı yaprakların, uçsuz bucaksız denizlerin, ağaçlardan fışkıran bal rengi özlerin olduğu bir yer ya da bir zaman. Çocukluğumu saklamak istiyorum, bez bebeğimi, babaannemin bahçeye kurduğu minderli salıncağımı ve dizlerimdeki yara izlerini; dedemin eski fotoğraf makinesinden çıkan soluk renkli bir fotoğrafmış gibi.

Hiç yorum yok: