23 Aralık 2009 Çarşamba

Tüyler, Çarşaflar ve Yetişkinler İçin Ninniler

Sessizlik büyüyor.Sessizlik çok fazla büyüyor. Üstelik bu sessizlik ben çocukken, akşamüstleri yazlığımızın bahçesinde oturmuş, sıcaktan iyice gevşeyen çamaşır iplerinden topladığım renk renk mandallarla oynarken içinde bulunduğum sessizliğe hiç benzemiyor. Ürkütüyor.
Çocukken en iyi arkadaşlarım mandallardı, bir de çoktan tedavülden kalkmış bozuk paralar. Mandallar uçan araba, paralar bu dünyadan gitmek isteyen insanlardı. Işık hızına kaptırır yollardım onları. Koltuğun altına kaçanlar geri dönmezdi asla, gelenler elimde pas kokusu bırakırdı. Severdim o kokuyu, dedemle gittiğimiz çocuk parklarında, dedem beni son sürat sallarken, başımı geriye atmış bulutlara bakarken de aynı paslı demir kokusu sinerdi ellerime.

Yıllar sonra bir adam öptü beni, dudaklarım kanadı, aynı tat vardı. Boynum morardı, kasıklarım acıdı.

Hiçbir süslü elbisemi sevmedim, en sevdiğim giysim pazardan zorla aldırdığım turuncu fitilli kadife pantolondu. Ceplerim hep iğde doluydu, tek katlı evin çatısına gizlice çıkıp aşırdığım günkuruları bir de. Önce evden kaçan kedime küstüm, sonra ölen dedeme. En son da lülelerinden sıkılıp pırasa gibi uzamaya başlayan saçlarıma. Bir gün kaktüsüm çürüdü, çok su vermişim meğer. Çocuk aklımla topladım eşyalarımı, gidiyorum ben dedim sinirli sinirli babaanneme. Gözlerim dolu doluydu üstelik.

Kapısını çaldım o adamın, apartmanın otomatik ışıkları sönmüştü. Yer döşemesinden yansıyan ayak seslerini duydum. Yalın ayaklar. Kapının ardında hırıltılı bir nefes, deliğe yaklaşan bir göz. Kapı açıldı sonra, içeri girdim.
Karşılıklı oturduk, konuşmadan. Yerlerde aynı halılar, duvarlar aynı renk, aynı eski mobilyalar. Değişime ayak uydurmak gerek diye geçirdim içimden. Değişen dünyaya, mobilyalara, hayatlara, yatağı paylaştığımız bedenlere.
Sevişmek istedi. İstemedim, korktum.
Teninin ısısından, kokusundan, uyumaktan, şarkı söylemekten, boşalmaktan, uyanmaktan korktum.
Bir odada uyumaya çalıştım tüm gece, döndüm duydum yatakta, sigara içtim, sağ yanı kırık aynada torbalanmış göz altlarıma, çocuk cılızlığıma baktım.
Uyumuşum sonra. Uyanmam için hiçbir neden yokmuşçasına uyumuşum.
Sabah geldi, uyandırdı beni.
Ağzı açılmamış valizime baktı. Yerleşmemişsin, dedi.
Gideceğim, dedim.
Nereye olduğunu bilmiyordum ama gidecektim.
Değişmeyen şu mobilyalar yüzünden, sokak satıcılarının bağırtıları, gökkuşağının kayıp renkleri, çocukluğum, ölen herkes yüzünden gideceğim, dedim.

Herkes ölüyordu; ama adam hala karşımdaydı.
Eşyalarımı aldım, çıktım, ondan kaçıyordum. Vapurlardan, uğultulardan, ayakkabı boyacılarından, tüm fahişelerden kaçıyordum.

Peşimden gelmedi.
Bu kez ortada morarmış bedenleriyle iki ölü vardı.

Hiç yorum yok: