27 Nisan 2009 Pazartesi

Biliyor Musunuz Küçük Hanım..?

Paslanmaz eşkenar. Ne mi o? İlk kez duyuyor olamazsınız; ama geometriniz mükemmeldi değil mi? Yani olsa mutlaka bilirdiniz. Yanıldınız, işte bilmiyorsunuz. Küçük hanım biliyor musunuz... Hayır bilmiyorsunuz, aslında hiç de kusursuz değilsiniz. Başınızı hafifçe kaldırıp aynaya bakın lütfen. Evet evet, şimdi. Görüyor musunuz, burun delikleriniz eşit değil. Üzgünüm ama harika değilsiniz. Ve ayaklarınız... Yeterince küçük değil.Tüm bunlara takılmadığınızı biliyorum şu an. Zaten ondan bu kadar rahatım ya konuşurken! İçinizi gıcıklayan o tiz ses de neydi, değil mi? İnsanları merakta bırakmayı sevmem. Söyleyeyim: Bir kaç liralık üçgen zillerden biri. Ben çaldım, sol yanındaki duvarına vurarak. Soğuktu ve sıvaları döküldü. Alaycı alaycı bakmayın lütfen, çelikti ama döküldü işte, gördüm ben. Kum kum aktı hem de! Neden yaptığımı da söyleyeyim o halde. Hayatta kalmak için bir neden istediniz ve bu sesi sundum size. İrkildiniz, ekşittiniz yüzünüzü; ama hala gezegenimizdeydiniz. Çok sesli koroları getirmedim bilerek. Kadınlar tek tip o bildik şarkıları söylerken. Asırlardır... Aynı iğrenç kıyafetler ve kabartılmış sarı saçlar. Ne kadar da banal değil mi! Ve zaten yeterince gürültü var burada, malum konuşkanım ben çokça. Geveze demeyin ama, boş konuşmam çünkü asla. Peki ne diye mi bir piyano getirmedim size? Birincisi çalmayı bilmem, ikincisi onlar kuyruklu oluyor, tıpkı söylediğiniz yalanlar gibi küçük hanım. Bana kötü kötü bakmayın.Biliyor musunuz, dün gece birkaç yeşil adam geldi yanıma. Sizi sordular, bilmiyorum dedim. Aslında bilmemezlikten geldim. Ayna tozluydu, öteki yanda nereye gitti göremedim dedim. İnanmadılar. Ne mi yaptım sonra? Sigara uzattım her birine sus payı olarak, paketten karanfil kokuları yayıldı, çektim içime. Öyle aç gözlüydüler ki üstelik. Kıtlıktan mı çıktınız diye bağırdım, bizim orada su bile yok dediler. Kikirdedim. Birer sigarayı da uzun kulaklarının arkasına yerleştirdiler tüm gece kağıt oynadık.Sabaha karşı birkaç arabaya taş attım alarmları çalıyor diye. Ben attıkça daha da çok çaldı ve üst kattaki komşunun bebeği ağlamaya başladı, hala alt kattaki çift kişilik yataktan gıcırtılar ve kesik kesik alınan soluklar yükselirken. Bense bir kitabı hem tersten hem de sondan başa okuyordum o sırada, gözümde leopar desenli uyku bandıyla. Burnunu kaybetmiş bir adamın hikayesiydi ve inanın burnu sizinkinden çok daha güzeldi!Biliyor musunuz küçük hanım, aslında İbranice konuşuyorsunuz rüyalarınızda ve koku bile alabiliyorsunuz. Siz uyurken ben hep uyanığım ya, ordan biliyorum. Tek bedende vardiyalı yaşamak böyle bir şey işte. Tek derdim bir üçüncüyü sokmamak araya. Tıklım tıklım otobüs gibi... Orta kapıdan binen kendini bilmezler gibi... Sizi sıkıştırması, tutunacak bir yer bulamamanız gibi. Ne saçma laf 'gibi'.. Bir kaç kez üst üste söyledğinizde gülmemeniz mümkün değil, bakın ben bir kahkaha patlattım bile. Dilimde bir yara var, kabarmış. Acıdı, sustum. Portakal suyu içersem yanar ve elimde bir kesik, domates doğrayamıyorum.Günde yüz tel saç dökülmesi normalmiş. Biriktiriyorum, eğer eksik kalırsa ense taraflarından çaktırmadan koparıyorum. Üzerlerine tarih atıyorum, ha bir de öpüyorum. Gerçi bazıları kızıl, bazıları yeşil. Kimi uzun, kim kısa. Evet, Amélie gibi. Ahh küçük hanım bir meltemde savursak ya saçlarımızı, toplasak denizin tuzunu, düşsek yollara götürsek, döksek koca Tuz Gölü'ne. Çok şey mi istiyorum küçük hanım? Bir uçak yapsam atsam kendimi... Uçsam yamru yumru, çakılsam burnumun üstüne. Güler miydiniz peki? Yapmayın, kırmayın beni. Ve eğer kaynar su koyarsanız içime aniden kırılmam ama, çatlarım. Dökülür suyum. Gebeysem eğer, erken gelir suyum. Akar bacaklarımdan çocuk tohumlarım. Ve taşlarım o zaman sizi, meyve veren ağaçlar gibi. Şeytan taşlar gibi. Yapmayın küçük hanım! Bana bunları yaptırmayın!

Hiç yorum yok: